18 Mayıs 2016 Çarşamba

BİR ÖĞRENCİYİ OKULDAN NEFRET ETTİRME YOLLARI

Öğrenciler okuldan nefret etmezler ettirilirler. Bunun bir çok sebebi vardır ve hayatlarını karartmaya yeterler.

Diğer öğrencilerin kendilerini üstün görmeleri, mesela bu çok saçma hayatta ki en büyük başarısının kıytırık bir okulu kazanmış olmasının dışında beyin hücrelerini dedikoduya kullanarak bitkileşmeye başlamış insanlar (!) hep 8bencildirler. Kendilerini ingiliz kraliyet ailesinin 19. varisiymiş gibi davranırlar.

Diğer bir konu öğretmenler. Sen bir öğrencine rüküş diyerek aşalayamazsın ya da nerde ne gidileceğini öğrende gel diyemezsin! İnanın o öğrenci nerede nasıl davranılıp konuşulacağını biliyor, okul dışında ne giydiği öğretmeni değil öğrenciyi ilgilendiriyor.

Bu olaylara tanıklık ettikten sonra söyleyeceğim tek bir şey var; Bu yaşıma kadar öğretmenliğin kutsal bir meslek olduğunu herkesin öğretmen olamayacağını sanmıştım, yanılmışım. Para karşılığında sadece kendi fikirlerine önem verenlere de öğretmen deniyormuş.

Saygılarımla BİR ÖĞRENCİ...


30 Mart 2016 Çarşamba

Freya McLowell ile Kahve Molası

Senem Özgün bilinen adıyla Freya McLowell ile sohbet tadında kısa bir röpartaj yaptık. Sorularımu beni kırmayıp cevapladığı için teşekkür ediyorum. 



Ulviye: Öncelikle röportajı kabul ettiğin için teşekkür ederim. İlk sorum neden İskoçya?

Senem Özgün: İskoçya bana Türkiye'yi anımsatıyor. Özelliklede dünya çapında yapılan araştırmalar sonucunda biz iki milletin birbirine çok benzediği ortaya çıktı. Herkes bilir Türk erkekleri zor ve sert bir doğaya sahiplerdir. Bu durum İskoç erkeklerinde de geçerli. O soğuk iklime rağmen bu kadar ilgi çekici kültürlerinin ve kişiliklerinin olması beni İskoçya’ya çekti. Etek giymeleri, gayda çalmalarını söylemiyorum bile.  Ah unutmadan muhteşem kalelerini de şuraya ekleyelim.

Ulviye: Karakterlerin fazlasıyla gerçekçi ve kusursuz, nasıl oluşturuyorsun?

Senem Özgün: Asla kusursuz karakterler yazmıyorum çünkü hiç kimse kusursuz değil bu hayatta. Bir erkek ya da bir kadın ancak filmlerde insanları büyülüyor ama gerçek hayatta bu durumla binde bir karşılaşıyoruz. İşte bu sebepten karakterlerin bizden, içimizden olmasını istedim. Her iyi karakterin karşısına onun iyiliğinin sınırlarını ölçen bir kötü karakter koymayı da kendime görev edindim. Demem o ki karakterler hayatın içinden kopup geliyor.

Ulviye: Ephesus Yayınları Türkiye’de nam salmış en ünlü yayın evlerinden bir tanesi, teklif geldiğinde nasıl hissettin?

Senem Özgün: Onlardan teklif gelmedi aslında, sonuçta ben bir Wattpad yazarı değildim. Sadece senelerdir üzerinde çalıştığım dosyamı onlara yolladım ve onlarda beni dünyanın en mutlu insanı yaptılar.

Ulviye: Lordum’da çok büyük bir aşk gizli, her sayfasında farklı bir anlam. Yazarken yaşadıklarını da kattın mı?

Senem Özgün: Yaşayamadığım ve yaşamak istediğim aşkın sayfalara dökülüşüydü Lordum... başka bir tarihten, başka bir coğrafyadan yola çıkarak kalbimi ve hislerimi açtım herkese. Her karakterin içinde biraz Freya McLowell var aslında.

Ulviye: Bu kadar duygu yüklü kitabı yazmaya iten tam olarak neydi?

Senem Özgün: Beni bu kadar duygu yüklü kitabı yazmaya iten neydi? Asla aşkı tatmamış oluşum, üniversitede ailemden uzakta geçirdiğim zor zamanlar... insanlardan gördüğüm iyilikler ve kötülükler.

Ulviye: Karakterlerde çevrende ki insanların katkısı var mı?

Senem Özgün: Hayır kesinlikle çevremdeki insanların kitabımda ki karakterlerle alakası olmuyor  belki modern tarzda yazıyor olsam bu olabilirdi.

Ulviye: Kitap bittiğinde hissettiklerin yazarken hissettiklerinden ağır mıydı? ( Ben kitabı her bitirişimde hüngür hüngür ağladım.)

Senem Özgün: Her iki safhada çok zordu benim için çünkü bir kitaba bitti diyemiyorsunuz hemen. Üstünde çalışıyorsunuz boşluk varsa dolduruyor, cümlelerde ki hataları düzeltiyorsunuz. Yani mükemmelleştirmek için son dokunuşlarınızı yapıyorsunuz. Fakat kitap tamamen bitince evladını büyütmüş bir anne  gibi hissediyor insan.

Ulviye: Okurken yazmak zor oldu mu?

Senem Özgün: Zor olmaz mı! bazı zamanlar ders çalışmaktan yazamadım ve aklıma ki fikirler de uçtu gitti. Yazma sürem uzadı, kitap yıprandı ben yıprandım.

Ulviye: Lordum’da en sevdiğin karakter hangisiydi?

Senem Özgün: Benim en sevdiğim karakter kesinlikle Eric ama Ian'ı da çok sevdim sizlerde ikinci kitapta çok seversiniz umarım. 

Ulviye: Kitap yazmak için vazgeçtiğin şeyler oldu mu?

Senem Özgün: Hayatımdaki boş zamanlarımdan, tembelliklerimden vazgeçtim, pişman değilim. 

Ulviye: Son olarak ben dahil olmak üzere senin gibi başarıyı elde etmek isteyen gençlere vereceğin bir tavsiye var mı?

Senem Özgün: Yazma hayali olan arkadaşlarıma ise şunu diyebilirim asla vazgeçmesinler hiç kimse sizlerden daha yetenekli ya da iyi değil. Ben en iyisi olacağım diyerek emin adımlarla ilerleyin. Ben sekiz sene boyunca kitap çıkarma hayalimden vazgeçmedim ve sonunda oldu... imkansız diye bir şey yok, Ey Türk Gençliği! 

BİR ATT'NİN SÖZLERİ



Mutluluğun baş ucunda olduğunu fark edince anlayacaksınız tebessümün önemini. İnsanları mutlu ettikçe artacak yüzünüzde ki gülümseme ve mimik çizgileriniz.

Stajın ilk gününü unutamam. O korku, o telaş… boşluktan düşmüş gibiydim. Çığlıklar, yardım isteyen gözler işlemişti içime. Hastaneye adım atar atmaz iki yıldır öğrendiğim her şey yaşadığım duygu karmaşasıyla uçup gitmişti.  Ayaklarım geri geri giderken oradan kaçıp gitmek istiyordum. Son cesaret kırıntılarımı toplayıp bölümüme doğru ilerledim. Her adımda biraz daha kendime güvenim geliyordu. O adımlar hayatımın dönüm noktası olmuştu. Çalışan personeller belirli bir düzen içinde koşuşturma halindeydi. Bizden o koşuşturmaya hemen uymamız bekleniyordu. Aldığımız eğitimin sonunda o olay gerçekleşti. Hastayla başbaşaydım, altmışlı yaşların sonunda yaklaşmış fakat tüm gençlere taş çıkaracak enerjisi olan teyze bana öyle güzel gülümsemişti ki tüm korkularım sihirli bir değnek değmiş gibi yok olmuştu. Elinde kesi vardı. Kan görmeye dayanamayan ben o anki özgüvenle pansuman yapmıştım. Pansuman diyip küçümsediğimiz şey aslında o kadar büyük bir işti ki hayatım boyunca bu kadar mutlu sonla biten bir olay daha hatırlamıyorum. Teyze yerinden kalktı giderken “ Hayatın boyunca bu gülümsemeyi kaybetme, en büyük ilaç gülümsemektir. Teşekkür ederim.” Bu sözlerden sonra insan nasıl mutsuz olabilir. En sevilesi meslek değil mi? Her yaptığım uygulamadan sonra aldığım teşekkür ve minnet sözleri en güzel hediye oldu benim için.

Kim olursa olsun karşınızdaki kişinin insan olduğunu unutmayın. Vicdanınız ve gülümsemeniz en büyük tedavidir. En ağır acıların arasında, karmaşanın içinde gülen gözlerinizle kanatsız nefesler olarak doğmayı unutmayın.


1 Mart 2016 Salı

BERKE CAYMAZ İLE KAHVE MOLASI


KAHVENİZİ HAZIRLAYIN VE OKUMAYA BAŞLAYIN...


Ulviye : Hazır mısın?

Berke Caymaz: Evet!

Ulviye: Neden bu röportajı kabul ettin?

Berke Caymaz: Hiç çalışmadığım yerden bu soru aslında. Hem rol aldığım Somuncu Baba filmini biraz olsun tanıtma amacı ile hemde kendimi ve sesimi daha geniş bir kitleye duyurmak için. Ulviye Türkçü ile röportaj yapmak güzel olur diyede zaten düşündüm.

Ulviye: Teşekkür ederim bu röportaj benim içinde iyi bir fırsat oldu. 
Gelelim diğer soruya bu cevabından cımbızla şu cümleyi seçtim "Kendimi ve sesimi daha geniş bir kitleye tanıtmak için." Sence tanınmanın sınırı ne?

Berke Caymaz: Tanınmak benim için aslında çok da mühim bir şey değil. Benim yapmış olduğum iş benim aşık olduğum bir sanat. Sinema ve televizyon. Tanınmaktan çok herkesi bir nebze olsun bu sanata kazandırmak. Seviyorum, benim için spor değil sanat. Ben yaptığım işte en iyi noktaya gelmeyi arzulayan bir insanım, yaptığım işin en iyisini yapmalıyım ki zirve de bir iz bırakalım. Oysa yıldızlar sadece yükseldiklerinde ve kaydıklarında bahsedilen kişiler olurlar ve biz işimizi en iyi şekilde yaparsak iyi yerlere geliriz.

Ulviye: 15 yaşında genç bir delikanlıya göre fazla iddalı sözler. Yaşıtların lisenin heyecanına kapılıp aşk böcekleri olarak gezerken sen çok önemli bir filmin altına imza attın. Bu sana nasıl hissettirdi?

Berke Caymaz: Çok büyük bir tarif edilemez duygu. Sinema büyük bir sektör. Sinema bir dizi veya bir reklam filminden daha büyük bir iş. Milyonlar seni usta oyuncularla birlikte seyrediyor bu tarif edilemez bir duygu. Yönetmen sette 3-2-1 kayıt dediğinde ben o an canlandırdığım Amir karakterine bürünüyorum ve o hissi izleyenlere hissettirmek için bütün gayretim ile rolümü en iyi şekilde oynuyorum. Benim için Somuncu Baba filminde oynamak bir gururdu, düşünsenize oynadığınız film 50 ülkede 8 farklı dilde yayınlanacak. Büyük şereftir yaşım daha dediğiniz gibi genç zaten genç olması benim için bir avantaj ömrümün sonuna kadar kısmet olursa bir çok proje de adımı duyurmak isterim.

Ulviye: Peki hiç aşık oldun mu? Aşkı sadece karşı cins olarak algılama herhangi bir şeye.

Berke Caymaz: Aşık oldum evet hemde bir çok şeye. 15 yılı aşkın yaşamım boyunca önce Rabbim'e ve anneme. Genellikle herkes için öyledir benim ilk aşkım annemdir. Karşı cinsten çok ben en çok oyunculuğa aşık oldum, kamera mesela. Sinema, tiyatro veya televizyon. Ömrüm bunlarla geçiyor benim. Okulda elimde kalem varken kağıda bile kameradan sinemaya kadar resimler çiziyorum . Ben aşığım bu işe. Zaten Somuncu Baba filminde biz "İlahi Aşkı" aradık.

Ulviye: Çizdiğin resimleri bir ara görmek isterim elinde varsa bir iki örnek gönderebilirsin. Peki ilk olarak orta okuldayken kısa filmle başlamışsın bu işe. Arkadaşların sokakta veya bilgisayar başında oyun oynarken nereden kısa film çekmek aklına geldi?

Berke Caymaz: Resim yeteneğim kötüdür benim hemde yüzüne bakılacak gibi değil eminim görmek istemezsiniz. Ortaokul zamanımda Muhteşem Yüzyıl dizisi henüz yeni başlamıştı bana o dizi olduğundan fazla ihtişamlı geldi, ilk film ruhunu aslında o dizi yansıttı. Dedim ki neden ben böyle bir film çekmeyeyim. O zamanlar küçük bir kameram vardı telefon kamerasından farksız, aldım elime yazdım senaryomu başladık arkadaşlarla çekmeye, henüz çok tecrübesizdik. Komikti ama bizim için büyük bir işti. Arkadaşlarım bu işten umutsuzdu ama ben hiç bir zaman umudumu kaybetmedim o kısa film ne kadar deneyimsiz olursa olsun beni filme yönlendiren kamerama minnettarım ve ilk eserim Çılgın Türkler ve Osmanlı Ölmedi kısa filmlerim hep hatıra olarak kalacak. Bu yıl yeni kısa film projesi gerçekleştireceğiz zaten.

Ulviye: Peki Amir rolü için neden seni seçtiler?

Berke Caymaz: Somuncu Baba filminde aslında rol almak aklımın ucundan dahi geçmedi. Hani neden beni seçsinler diye düşündüm. O filmin senaryosu benim saygı değer hocam Mahmut Ulu'ya ait. Beni aradı ve bu rolü teklif etti bende hiç düşünmeden kabul ettim. Ertesi gün yönetmen Kürşat Kızbaz ve Sanat Yönetmeni Çiğdem Sonkurt ile görüştük, şartlar uydu anlaştık ve çekimlere başlandı. Benim sahnem 1 hafta duraksız çekildi, sette çok güzel bir ortam vardı ve çok yorucuydu Furkan Palalı ve Haldun Boysan ile karşılıklı sahnelerimiz var çok mutluydum. Ben sinema filminde büyük bir iş başardıysam ve ajanslardan teklif geldiyse bende yeteneği gören Yazar Mahmut Ulu sayesindedir.

Ulviye: Minnet duygusu taşıyan birisin inan bana bu çok güzel bir şey. İleride kiminle aynı karede yer almak isterdin?

Berke Caymaz: Çok güzel bir soru Aras Bulut İynemli ve Ekin Koç olabilir. Can Bonomo ama o şarkıcı. Güzel olurdu.

Ulviye: Can Bonomo aşkını bilmeyen yoktur herhalde. Daha önce kendisiyle tanışma fırsatı buldun mu?

Berke Caymaz: Hayır bulmadım ama kendisine hayran birisiyim. Konser de falan denk gelirse artık.

Ulviye: Şans zaten kapını kırmış durumda. Kendi filmini çekmeyi veya yazmayı düşünüyor musun?

Berke Caymaz: Filmde oynamayı çekmeden tercih ederim. Yönetmenlik kolay bir iş değil hocam Kürşat Kızbaz'dan daha öğreneceğim bir çok şey var. Yazarım ama bu ileri ki yaşlarımda olabilir.

Ulviye: Senin gibi bir çok gencin oyunculuk hayali var fakat hepsi başarılı olamıyor? Senin başarmanın sebebi ne?

Berke Caymaz: İnanç bence. Ben başarılı olmayı aklıma koydum benim sinema filminde oynayacağım hayaldi şans yüzüme güldü. Herkesin bir hayali var, mutlaka herkesin hayalinin peşinden koşmasını öneriyorum.

Ulviye: Eğer kendine inanıyor ve işin Allah'a kalmışsa olmuş bil. Hiç pişmanlık duyduğun an oldu mu, keşke şunu da yapsaydım dediğin?

Berke Caymaz: Bir çok insanın kalbini kırdım. Onlardan özür diliyorum. Hem aşk konusu hem arkadaşlık. Hayatta mutlaka herkes hata yaptı benim o kadar fazla pişmanlık duyduğum an yok

Ulviye: Çok güzel bir röportaj oldu. Beni kırmayıp teklifimi kabul ettiğin için teşekkür ederim. Galada başarılar. 2 Nisan 2016 için senden bir röportaj daha istiyorum film hakkında. Eğer kabul edersen elbette. 

Berke Caymaz: Tabi ki kabul ederim asıl ben teşekkür ederim. Gala tarihimiz henüz belli değil. Çok güzel bir röportajdı. 





NOT: Yazıyı okuyan arkadaşlar. Öncelikle teşekkür ederim hem size hemde Berke Caymaz'a bana vakit ayırdığınız için. Röportaj WhatsApp üzerinden gerçekleşmiş ve yayımlama hakkı vermiştir. Bir çok röportajda görüşmek üzere. . .

29 Şubat 2016 Pazartesi

NEDEN FIRÇA?

 Bu derginin isim hikayesi çokta eskiye dayanıyor. Kendimi keşfetme hikayem yaşadıklarım ve öğrendiklerim. Bazen de sadece zevk için okuduklarımı yansıtacağım.

  Anaokulundayken boyama kitaplarını parmaklarımla boyadım. İlk okula geçince ince sulu boya fırçalarıyla tanıştım, bulduğum tüm kağıtlara resim çizer oldum. Orta okuldayken tuval ve yağlı boya ilgimi çeker oldu. Daha kalın ve yumuşak fırça arayışına girdim. Bulduğum her yeri boyadım; duvarlar, tuvaller, kumaşlar, döşemeler... Şimdi lise çağındayım. Fırça aşkım biraz daha genişledi. Artık yağlı boya beni kesmez oldu. Her yeri güzelleştirirken düşündüm neden kendi güzelliğimi biraz canlandırmıyorum diye. Bu dönemde hayatıma makyaj fırçaları girdi. Allık fırçası, kesik uçlu fırça, karıştırma fırçası... derken artık tuvalim yüzüm olmuştu.

 17 yıllık hayatımda etkilendiğim her şeyi çizdim, boyadım. Şimdi onları kağıda geçirme vaktinde...